Pazartesi, Ocak 16, 2017

Eskiden Hasret Çekenler

         
                                                   

 Soğuk bir yerdi yattığım yer, tuvaleti yoktu, camı tam kapanmıyordu ve sadece bir kepenkle ayrılıyordu caddeden.
Dışarıdaki tüm ses, tüm soğuk olduğu gibi içeri geliyordu, küçücük bir ikili koltukta önce ısınmaya sonra uyumaya sonra unutmaya çalışıyordum.
Koltuğun üzerindeki sünger nerdeyse yırtılmıştı, alttaki tahta belime batıyor uzandığımda dizden altım tamamen dışarda kalıyordu.
Uyumadan önce yattığım tarafı  değiştirmek adetimdi ama kıpırdamaya imkan olmayan bu halde dönmek mümkün değildi.
Üstüme örtecek battaniye örtü gibi hiç bir şey olmayınca donmamak için kat kat giyinmiştim bu da hareket kabiliyetimi çok kısıtlıyordu.
Üşüyordum, uyuyamıyordum ve lanet olsun unutamıyordum.

Halbuki tüm bu gereksiz azaba, unutmak için katlanmıştım, kimsenin beni bulamayacağı yalnız  kalabileceğim bir yerde sadece bir kaç saat sadece bir gece unutmak için.
Unutmak nasıl bir nimet nasıl bir göz nuru, bir anlık gaflet nasıl bir rahmet.
Çok üşüyordum, dışarda yağmurla birleşen kirli bir kar vardı, tek tük insanlar bazen arabalar geçiyordu yoldan, yattığım yerdeki tahta canımı acıtıyordu kıpırdayamıyordum ve dedim ya unutamıyordum.

Nerde sonlandığını unuttum, ne kadar sürdüğünü, anıları, anları hepsini unuttum onların.
Unuttuğum her şeyin üstüne bir çizgi çektim, kalın beş ortalı büyük bir harita  metod defter aldım o defter baştan başa çizgiyle doldu.
O kadar çok şey unuttum, unuttuklarım arasında boğuldum, bazen o kadar unuttum ki yüzüm şeffaflaştı manasızlaştı dışardan bakan içimi gördü o kadar unuttum
Ama yetmedi unutamadım, bir kıvırcık beyaz saç telini unutamadım, çok çalıştım uğraştım başka şeyler düşünmeye çalıştım, olmadı.
Bir beyaz kıvırcık saç teli tüm zayıflığıyla öyle bir vuruyordu ki aklıma hayatıma,  her yumruk bir Herkül kuvvetinde oluyordu.
Ne kadar unuttuğum şey varsa hepsini hatırlayıp bir daha unutuyordum, çalıştığım yerlerden tekrar imtihana çekiyordum zihnimi, evet başarılıydım her şey yok olmuştu her şey.
Bir beyaz saç teli hariç sadece, kahverengi sayfalı bir defter sayfasına iliştirilmiş hasret çekmemem unutmamam için verilen bir tek saç teli.
Tüm hayatımın ortasına kurulmuş bir örümcek ağı gibi, tüm düşünceler hisler üşümekler, uyuyamamaklar, yemekler, aç kalmalar, kızmaklar, üzülmekler, oturmalar yürümekler ağlamalar gülmeler hepsi bu ağda can çekişen bir kara yaz sineğiydi.
Sinek ne kadar güçlü olursa olsun sadece vızıltısı fazla oluyordu ve nihai sonda, o ağda Canını teslim ediyordu bir beyaz saç teline.

 Bir beyaz kıvırcık saç telinin çekince kopacak zayıflığı tutuyordu ruhumu, azabım bundandı.
Sanki hayatımda hangi emre itaat ettim ki ben, hangi öğüdü tuttum, kimi ciddiye aldım. Bildiklerimin, hayatımın, varlığımın önünde cüretkar bir perde açılıyordu, sahne kuruluyordu, oyun başlıyordu başrolünde hem kıvırcık hem beyaz bir saç teli vardı sadece, yardımcı oyuncu, figüran, suflör, dekor, rejisör kimse yoktu başka. Çok cesur oynuyordu, ezberi yoktu ezber bozmaktı işi, seyirci de alkış da umrunda değildi, tek hedefi vardı, ister bilerek ister bilmeyerek tek şey yapıyordu unutturmuyordu.
Ne zamandır unutmaya çalıştığımı unuttum, tek bildiğim unutamadığım
Hem ne demişti "eskiden hasret çeken sevgililer birbirlerine saç teli verirmiş. Ben de sana bir tel beyaz saçımı hediye ediyorum."
gece çok soğuktu üşüyordum yattığım yer berbattı uyuyamıyordum ve anlıyordum ki
Hasret sürdükçe sürecekti  hatırlamak

Hiç yorum yok: