Salı, Ocak 17, 2017

Yağmur yağdı da toprak ıslanmadı

Yeni evime alıştım gibi
Artık karanlıkta el yordamıyla ışığı açabiliyor, gece kabustan uyandığımda kafamı ayağımı bir yere çarpmadan mutfağa ulaşabiliyordum.
Bir hafta oldu.
Çocukluğumdan beri böyleyim, gerçi sanırım herkes benim gibi öyle özel bir şey değil yani, saat 03:22 ise 03:30'u beklerim kalkmak için, tövbelere hep birazdan işleyeceğim günahtan sonra başlar, hayata ilişkin kararları ya Pazartesi ya da ayın birinde uygulamaya başlarım.
Bu evde de öyle, yeni başlangıç
Taşınmadan önce zihnimi tamamen durdurdum, kasten iradi olarak düşünmedim hiç bir şeyi.
"Eve taşınınca" dedim hep.
Eve taşınınca düşünürüm, eve taşınınca insanlardan kaçarım, eve taşınınca bir zavallıya dönüşürüm.
Şifre zavallılıktı
Eve taşınınca zavallılığımın resmî tarihi başlayacaktı.
Taşındım sonra.
Bu defa da evi tanıyayım, yerleşeyim, çamaşır makinası arızası düzelsin, kaloriferin suyu boşalsın diyerek bir hafta daha geçirdim.
Bir haftada işe gittim, öğlen yemekleri yedim, futboldan konuştum, normale göre daha az şaka yaptım ama yaptım. 
zararsız flörtler ettim kadınlarla, bir adım daha sonrası olmayan anı kurtaran yumuşak flörtler. Bazen yaşlı bazen genç bazen yaşıtım kadınlarla.
Ümit vermeyen, duygularla oynamayan, küçük iltifatlar, küçük sataşmalar, küçük dikkatler hepsi bu. Sonrası, olanı biteni bana ait değil, ben küçük oyunlar oynarım sadece.

Erteliyordum ama aklım kalbim, ellerim, içtiğim sigara büyük günün geldiğini biliyordu.
Ben de biliyordum 
Sonsuza kadar süremezdi  
Saat 03:30, gün Pazartesi olacaktı, aybaşı olacak evin tüm işleri bitecekti.
Bitti..
Bir fincan kahve yaptım kendime, sert, sütsüz, şekersiz bir kahve.
Fincanım sütlü kahve ve kırmızı toprak renginde, üzerinde kahve çekirdekleri var ve silüet halinde bir kadın..

Ne olduğunu anlatmam gerekecek sanırım
Bundan sanırım 3 ay önce, ne sanması, tam 3 ay önce, ufak tefek yazılar yazdığım derginin editöründen bir mail aldım. Yazılarımın artık kitaplaşması gerektiğini, istersem şu ana kadar dergiye yazdığım yazılardan oluşan bir öykü kitabı hazırlanabileceğini ya da zaman ayırır yeni  şeyler yazarsam belki bir roman basabileceklerini, eğer böyle bir niyetim olursa hazırlanacak kitabın editörlüğünü de kendisinin zevkle yapabileceğini yazan bir maildi.

Ara sıra yazdığım dergi, tirajı varla yok arasında olan, arkasında edebiyata meraklı fakat yeteneksiz bir işadamının desteği ile çıkıyordu. İşadamını tatmin etmek için anıları, başarı öyküleri ve sıradan şiirleri yayınlanıyordu. Basen de röportajı oluyordu bu esnada gözleri Ufuk'ta pozlar vermeyi ve mutlaka detayda masanın bir yerinde açık bir kitap tutmayı seviyordu.
İnsanoğlu, garip saplantıları var 

Ben de ayda bir bazen iki kez yazı gönderiyordum. 
Kendi halinde, iddiasız, Özgür şeyler
Kendi adımla da yazmadığım için başka biri oluyor başka bir özgürlük tadı çıkarıyordum.
Ya öykü ya deneme yazıyordumo
Kendi çapımda yeni tarzlar deniyordum, Oğuz Atay okuduktan sonra ona özenmemek yeni bir şey denememek mümkün değildir zaten
Yazdığım süre içerisinde yazdığım hiç bir yazının bekletilmeden yayınlanmasından dergi yönetimiyle kanımızın uyuştuğunu hissediyordum.
Yönetim dediysem, editör de yönetmen de aynı kişi, yazılar gönüllüler tarafından yollanıyor, baskı ve web tasarım için ise profesyonel hizmet alınıyordu.

Editörün ismini biliyordum; Verda Adıvar 
Ama doğrusu bu maili alana kadar internette bir kez olsun bile adını aratmamıştım.
Maili alınca arattım, bolca dergi görseli çıktı, sosyal medya hesapları korumalıydı ve fotoğrafı yoktu.
Sadece başkasının yüklediği bir fotoğrafta fotoğraftaki isimler sayılmıştı, soldan sağa ayaktaki üçüncü kişi Verda Adıvar.
Kötü bir fotoğraftı, kötü bir cep telefonuyla gece çekilen, zoraki poz verildiği belli ama aslında gerçeğim fotoğrafla hiç ilgisi olmayan fotoğraflardan.
Yine de siyah kıvırcık saçlı bir kadın gördüm, sanırım gözleri de siyaha yakın kahverengiydi, ortadan biraz uzun boylu ve yüz mimikleri gülmeye hazır bir kadındı.

Aldığım maille heyecanlanmıştım.     
Eline bir kez olsun kalem alıp bir şeyler yazan herkes bir gün yazacağı kitabın hayalini kurar.
Gururum okşanmıştı.
Hemen ilgisine ve nezaketine teşekkür etmekle başlayıp duyduğum memnuniyetle devam eden, telefon numaramı bırakıp lütfen beni arayın ile biten bir cevap maili yazdım. 
Maili gönderdikten yarım saat sonra telefonum çaldı.
Bilmediğim bir numara arıyordu, bu kadar çabuk olmasına şaşırmıştım ama telefondaki kişi işyerine yeni başlayana muhasebeciydi. 
Iban numarama ulaşamıyormuş filan
Halbuki acayip havaya girmiştim
Mailin başında, geleceğin yazarından gelen maili bekleyen, numaramı aldığı gibi arayan ve maden bulmuş gibi sevinen bir editör hayal etmiştim. 
Yeni bir Orhan Pamuk yeni bir Sebahattin Ali mi olacağım derken muhasebeciye Iban yazıyor halde buldum kendimi 

Ertesi gün, ara ara aklıma geldi ama ne mail geldi ne telefon.
Üçüncü gün öğleden sonra beklenen telefon geldi
- Merhaba Ömer, ben Verda, dergiden. Nasılsın? Bir kahve içip kitap hakkında konuşsak vaktin olur mu?
Lüzumsuz bir şaka geldi dilimin ucuna ama yapmadım. "Tabi" dedim"büyük bir memnuniyetle" 
Yeri kararlaştırdık, tam iş çıkışı bir vakitte kalabalık bir mekana sözleştik.

Ben tam zamanında, olmam gereken yerdeydim o da öyle.
Siyahı seviyor olmalıydı.
Üzerinde tek parça siyah uzun kollu bir elbise vardı, ayakkabıları bileği saran önleri açık şık ayakkabılardı, çantası vizon renk büyükçe bir çantaydı, saçlarını topuz yapmıştı, çok güzel ve huzur verici görünüyordu.

Dostça el sıkıştık, oturduk, anladığım kadarıyla ruhu bana benziyordu.
Gereksiz ilk tanışma gerginlikleri, aman yanlış bir şey yapmayayım kompleksleri olmayacaktı.
"Aç mısın?" Dedim "Yok değilim, kahve içeceğim belki yanına tatlı bir şeyler alırım" dedi
Ben de aynısını yaptım.

Dedim ya, fotoğrafındaki gibi, yüzü gülmeye çok müsaitti, bir de kocaman gamzesi vardı sağ yanağında.
Sebebini düşünmedim ama çok mutlu olmuştum
Ne kitap ne geleceğin Sebahattin Ali'si olmak fikri böyle  mutlu etmemişti beni 
Konuşmaya başladı
- Ömer, yaklaşık bir yıldır dergiye yazı yolluyorsun, ilk yolladıklarından bu yana hepsini merakla okuyorum, hatta onları ayrı bir klasörde saklıyorum dahası belki kitap olurlar diye üzerlerinde küçük editöryel çalışmalar bile yaptım. Uzun zamandır dergi editörlüğünün yanında kitap editörlüğü de yapmak istiyorum. Dergiye destek olan işadamını biliyorsun, bir yayınevi yatırımı yapmak istiyor, başlangıçta benimle başlayıp tek editörle çalışmak istiyor, senin de ilk kitabın yeni yayınevinden çıkabilir. 

Kulağa hoş geliyordu, ama sesin tınısı sesin anlattıklarından çok ama çok daha güzeldi.
Hele yarı güldüğünde tam bir çukura dönen gamzeleri, siyah kıvırcık saçları, siyaha yakın gözleri, narin elleri, heyecanlı heyecanlı anlatması, aklına yeni bir şey gelince ışıldayan gözleriyle anlattığı şeyi kesip hemen aklına yeni gelene geçmesi 
Anlattığı her şeye "olur, tabi, ne güzel fikir, ben elimden geleni yaparım, ya manyak mısın kesin başarırız" filan gibi mahçup sempatik karşılıklar veriyordum sadece.

Kitap güzel fikirdi 
Benden istediği en geç üç ay içerisinde hazıra yakın bir dosya hazırlamamdı
İstersem daha önce yayımlananlardan ya da istersem yepyeni bir öyküyü yepyeni bir anlatımla yazabilirmişim, kendisi de bunu tercih edermiş.
Bu süreçte sık sık bir araya gelip kitaba ivme ve derinlik kazandırabilirmişiz.
İnsan sadece 3 ay boyunca sık sık onu görmek için bile kabul eder bu teklifi 

Tabi ki deli gibi kabul ettim 
- Tamam, ben hemen bu gece yazmaya başlıyorum, zaten uzun zamandır aklımda olan bir şeyler var ordan yürürüm, umarım iyi şeyler çıkar.
Yaptığım iş ekonomik olarak beni tatmin ettiği için yazmak güzel bir hobiydi ama şimdi başka bir sorumluluk alıyordum, iş ciddileşiyordu ama hiç itirazım yoktu.k
Kalkmaya yakın dedim ki
- Ben akşamları pek konsantre olamıyorum. Pek zeki biri de sayılmadığımdan tüm günün ağırlığından sonra akşam iş konuşmak için en kötü zaman oluyor. Hafta sonu sana da uyarsa, deniz havası da alabileceğimiz efsane bir kahvaltıya davet etsem seni. Bal kaymak beni olduğumdan daha zeki yapıyor.
Gamzesi ortaya çıktığına göre memnun olmuştu, en azından reddetmeyecekti.
Cumartesi için sözleştik

Bir karikatür albümü aldım hediye olarak, sonra Cumartesi sabahı verdiği adrese gidip onu aldım evinden. 
Arabaya biner binmez verdim hediyesini, gamzesi yine çıkmıştı ortaya 
Yine siyah rahat bir pantolon üzerine de siyah beyaz çizgili şık bir gömlek vardı
Ne kadar rahat Ne kadar huzur verici görünüyordu 
Hayatında hiç kızdığı olmuş muydu acaba? 
Çok üzüldüğünde ne yapıyor? 
En çok neden korkar, hangi kokuyu sever?
Geç mi erken mi uyur?
Film izlerken konuşmaz mı yoksa patlamış mısır çekirdek film dedikodusu mu sever izlerken?
Sanırım fena halde aşık olmak istiyordum 
Aşık olacaksam böyle bir kadına olmalıydım
Güzel, iyi ve neşeli bir kadına.

Kahvaltıya oturduğumuzda, kitap dışında şeylerden konuşacağımızı, güleceğimizi, sebepsiz susacağımızı, gözlerimizi birbirinden kaçıracağımızı biliyordum.
Düşündüğüm gibi oldu.
Kahvaltıdan sonra deniz kenarında bir yürüyüş, ailelerden, havadan,  trafikten, İstanbuldan, Galata Kulesinden bahseden bir muhabbet 
Gülüyorduk beraber
Yaşlarımız hemen hemen aynıydı
Aynı şarkıları dinliyor aynı yazarları okuyorduk
Beşiktaşlıydık 

Derken akşam oldu, derken başka akşamlar, derken başka geceler derken sabahlar oldu
Hayatımda bir kilit varmış da anahtarını bulmuşum gibi, bulutlar güneşi kesmiş de birden kaybolmuşlar gibi
Saatlerdir ayakta durduktan sonra ilk oturduğun an gibi
Zaman geçtikçe huzur geliyordu hayatıma
Kızıl sathiyan bir gül tomurcuklanıyordu günlerimin her birine: Verda 

Kitap yazma konusunda çok başarılı gittiğimi söyleyemem, zaten yayınevi fikri de ilk başladığı heyecanda değildi, ekonomik zorluklar devreye girince başlangıç tarihi uzayacak gibi görünüyordu
Kimin umrundaydı ki 

Hava yavaş yavaş soğumaya başlıyordu
Ne kitap kalmıştı aklımda Ne yazacak takat
Aradığımı farkında olmadan bulmuştum 
Akşamları yemekler yiyor Boza içmeye gidiyor filmler izliyorduk. 2. Dünya savaşı temalı ama sadece Yahudileri konu almayan filmler
Verda'nın gamzeleri büyüyordu, beni, kocaman dünyayı, küçücük alemi alıyordu içine
Yüzü gülüyordu, Ayın on dördü değil Verda'nın yüzlüydü gülen
Işıl ışıl değil, nurlu ilahi bir aydınlık yayılıyordu güldüğünde
Verda'nın saçları daha kıvırcık oluyordu, bütün çetrefilli sorular çözülüyordu kıvrımlarında, parmaklarım hayallerim umutlarım kayboluyordu saçlarının dalgalarında, ben kayboluyordum

Her masalın cadısı, tek gözlü devi, kötü kalpli üvey annesi olur 
Bizimkinde yoktu
Bir iş gezisi için Arjantin'e gitmem gerekiyordu 
Beraber gidelim diye çok ısrar ettim, dergiydi patrondu yayıneviydi derken bir sürü bahane buldu biraz da uçaktan korkuyordu
Bir haftalık bir işti
Dönünce evlenme teklif edecektim, neden onsuz geçsin ki zamanım, neden Verda kokan çocuklarım olmasın ki
Herşey olması gerekenden çok daha güzel gidiyordu
Bereketli topraklara yağmur yağıyordu 

Yola çıkacağım gece gamzeleri kapalı gibi geldi bana
"Gidiyor musun şimdi" dedi
"Geleceğim" dedim
Sarıldık, sonra tekrar sarıldık, sonra bir daha
Yüzünde kırık bir gülümseme varmış gibi geldi bana ya üstünde durmadım
"Çabuk gel" dedi
"Çabuk gelirim" dedim
Gamzesinin olduğu yanağından öptüm 

İstanbul dışında bir yerde yaşama şansım olsa kesinlikle Buenos Aieres'te yaşamak isterdim.
Adı bile yetmez mi 
Buenos Aires= güzel havalar
Beni bu güzel havalar mahvetti dememiş miydi Orhan Veli, böyle güzel havalarda istifa etmemiş miydi Evkaftaki memuriyetinden, böyle havalarda tütüne başlayıp aşık olmamış mıydı
Her köşe başında Tango, dev kitapçılar, eskiciler, şehrin ortasında bir nehir nehrin gittiği yerde İtalyan Göçmenlerin yaptıkları rengarenk evler, sanat, müzik, futbol, Maradona, La Boca, dev caddeler, denizin kıyısı karşı taraf Uruguay
Ruhuyla yaşayan, ruhuyla yaşlanan şehir 
Ah bir de İspanyolca bilip karışabilsem insanların arasına şehrin kapılarını kapattırıp üstüme 1000 yıl sesimi çıkarmadan yaşarım.
Verda gelmeli buralara mutlu olmalı buralar da gamzelerine sığmalı bu şehir 

Verda nasıldı acaba? 
Dönmeme 2 gün kaldı 
Her gün görüşmüştük, her gün görmüştüm güzel gözlerini 
Ama şimdi yine Telefonu cevap vermiyor 
Abisini aradım, o da açmıyor telefonunu
Telaş etmem gereken bir şey mi var acaba?
Dönene kadar aynısı kimseye ulaşamıyorum
Attığım mesajların da okunduğunu görmüyorum
Azap oldu burası artık
Her an elim gözüm telefonda ama put gibi oldu telefon 
Kötü bir şeyler olduğundan hiç şüphem yok 

Nihayet bitti 
Uçak indi
Valizlerimi almadan  ilk taksiye atladım
Verda'nın evine git diyorum taksiciye, taksici bilirmiş gibi 
Evde bir sürü insan, başları acemice örtülmüş kadınlar, sigara içen adamlar, uzaktan akraba olduğu belli yüzler

Verda Öldü
Verda Öldü..
Gamzesi, gülüşü, kıvırcık saçları, sevdiği filmler, okuduğu kitaplar, kıyafetleri hepsi birden öldü

Gelmeme iki gün kala 
Gece, ufak tefek şeyler almak için evden çıkmış, sarhoş bir şöförün kontrolü kaybeden aşırı hızlı arabasının altında ölmüş gamzesi, gülüşü
Vuran araba korkudan kaçmış, soğukta tek başına ölmüş. 
Yetiştirmemişler hastaneye, sokakta ölmüş.

Ölmüş
Lanet olsun
Sordum, evet, gamzesi de ölmüş gülüşü de
Hani yokluk yoktu bize 
Hani o hep gülecek ben hep gamzelerine sığınacaktım
Neyimiz eksikti ki bizim?

Verda'dan sonra, sonra diyen dilim kurusun,
Verda'dan sonrası yok,
 evimde duramadım
Ertesi gün yeni bir eve taşındım
Dayalı döşeli bir ev kiraladım, eski evden bir iğne bile almadım, istemedim 
Bir hafta oldu yeni eve geçeli
Bir hafta oldu, Pazartesi geldi, aybaşı oldu
Verda'sız, salak gibi, düşünmemeye çalışarak, çok uyuyarak, sıradan şeylerle geçti bir hafta

Şimdi yas vakti
Zavallılığım çağırıyor 
Her şey hazırdı
Toprak hazırdı, çiçek bitecekti onda
Beraber uyuyacak, beraber uyanacaktık 
Olmadı
Lanet olsun
Verda öldü
İli kelime hayatın tam ortasına,
Biri Verda biri Öldü
İki hafta izin aldım
Perdeleri kapattım
Bir şarkı dinliyorum
Kürtçe bir şarkı, 
ne Verda ne de ben Kürtüz 
Neşeli bir havası var şarkının, şarkı Verda'ya benziyor
24 saat boyunca hiç durmadan çalıyor, hiç durmadan
Diyor ki 
Yağmur yağdı da toprak ıslanmadı
Sen benimdin de Allah nasip etmedi



Hiç yorum yok: